Nadir Toprak Elementleri ve Türkiye: Jeopolitik Satrançta Yeni Dinamikler ve Aktörler

Milli İstihbarat Akademisi, nadir toprak elementleri (NTE) hakkında genel bir analiz yayımladı. NTE, ileri teknoloji sektörleri açısından vazgeçilmez kabul edilen bir hammadde grubudur. Bu grup, periyodik tablonun 57-71 numaralı elementlerini oluşturan lantanitler [lantanyum (La), seryum (Ce), praseodimyum (Pr), neodimyum (Nd), prometyum (Pm), samaryum (Sm), evropiyum (Eu), gadolinyum (Gd), terbiyum (Tb), disprosyum (Dy), holmiyum (Ho), erbiyum (Er), tulyum (Tm), iterbiyum (Yb) ve lütesyum (Lu)], kimyasal özellikleri benzer olan ve doğada genellikle onlarla birlikte bulunan 21 numaralı skandiyum (Sc) ile 39 numaralı itriyum (Y) elementlerini içerir.

Yönetici Özeti

Küresel ekonominin dijitalleşme ve karbon-nötr büyüme ekseninde yeniden şekillendiği günümüzde, nadir toprak elementleri (NTE) yalnızca yüksek teknoloji sanayilerinin vazgeçilmez girdisi değil; aynı zamanda savunma kabiliyetlerinin, yeşil enerji dönüşümünün ve dijital altyapılarında stratejik dayanağı hâline gelmiştir.

Yeşil dönüşümü besleyen kritik mineraller pazarının 2024’te 325 milyar dolar büyüklüğe ulaştığı ve 2040’ta 770 milyar dolara çıkacağı öngörülürken NTE’ye dayalı motor, türbin ve elektronik ürün pazarının hâlihazırda 1 trilyon doları aştığı hesaplanmaktadır.

Çin tek başına küresel NTE cevher üretiminin %61’ini, rafinaj ve ayırma kapasitesinin ise %92’sini kontrol etmektedir. 2024’te 300 bin ton NdFeB kalıcı mıknatıs üretmiş ve ABD’nin 2025 hedef hacmini yaklaşık 300 kat geride bırakmıştır.

Çin, yıllık üretim kotaları (2024’te 270 bin ton cevher, 254 bin ton ayrıştırma) ve 4 Nisan 2025 tarihinde yedi NTE’ye getirdiği ihracat lisans zorunluluğu ile “üret, kısıtla, lisansla” modelini sürdürerek küresel fiyatlama gücünü pekiştirmiştir.

ABD, 2020-2023 döneminde ihtiyaç duyduğu NTE bileşik ve metallerinin %70’ini Çin’den ithal etmiş; Mountain Pass madeninde yalnızca hafif NTE çıkarabilirken ağır NTE ihtiyacında tamamen dışa bağımlı kalmıştır.

ABD modern savunma platformları NTE’ye doğrudan bağımlıdır. Bir F-35’te yaklaşık 410 kg, Arleigh Burke destroyerinde 2,36 ton ve Virginia sınıfı denizaltıda 4,17 ton NTE ihtiyacı bulunmaktadır. NTE arz kesintisi, ABD’nin tüm entegre caydırıcılık mimarisini riske atmaktadır.

30 Nisan 2025 tarihli ABD-Ukrayna Mineral Anlaşması, önceki 500 milyar dolar geri ödemeplanı yerine yarı yarıya ortak fon modeli getirmiştir. Böylece Ukrayna’nın yaklaşık %5 payla dünyadaki NTE ve kritik mineral rezervlerine erişim sağlanarak ABD’nin Çin bağımlılığını azaltacakalternatif tedarik hattı kurulmuştur.

Ukrayna rezervlerinin %40’ının hâlen Rusya işgali altındaki bölgelerde olması ve savaşın altyapıyı zedelemesi, kısa vadede üretim artışını sınırlasa da uzun vadede elektrikli araç, rüzgâr türbini ve savunma elektroniği için fiyat dengeleme potansiyeli sunmaktadır.

Grönland’daki disprosyum ve terbiyum açısından zengin cevher sahaları, ABD’nin ağır NTE açığını kapatmak ve Çin hâkimiyetine karşı alternatif yaratmak üzere stratejik öncelik kazanmıştır.

Türkiye, Eskişehir/Beylikova’da bulunan 694 milyon tonluk rezerviyle Çin’in ardından ikinci büyük NTE sahasına sahiptir. Yıllık 10 bin tonluk pilot tesisin faaliyete geçmesinin ardından Türkiye’nin hedefi, yıllık 570 bin tonluk saflaştırma kapasitesine ulaşarak bu alanda Avrupa başta olmak üzere yakın bölgenin “başat aktörü” hâline gelmektir.

Türkiye’nin, 2025-2035 döneminde rezerv sahibi konumundan katma değer üreticisi konumuna geçebilmesi için JORC/UMREK uyumlu doğrulama, ölçeklenebilir rafinasyon, ileri manyetik alaşım Ar-Ge’si ve döngüsel geri kazanım hatlarını içeren üç eksenli bir yol haritası sunulmuştur.

NTE arzının jeopolitik silaha dönüşmesi, tedarik zincirinin çeşitlendirilmesini ve yeni üretici/işleyici aktörlerin (Ukrayna, Grönland, Türkiye) hızlı entegrasyonunu zorunlu kılmaktadır. Küresel rekabet; maden, rafineri ve mıknatıs değer zincirinin bütün halkalarında teknoloji ve finansman yarışı şeklinde derinleşmektedir.

ABD’nin kritik mineraller açısından orta vadeli (2025-2035) kritiklik matrisi. U.S. Department of Energy

SONUÇ

Dijitalleşme ve karbon-nötr büyüme ekseninde hızlanan küresel dönüşüm, NTE’yi jeopolitik rekabetin merkezine yerleştirmiştir. Çoğu ülke; ileri savunma sistemleri, yenilenebilir enerji altyapıları ve yüksek performanslı elektronik için vazgeçilmez olan bu elementlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duysa da arz, tek merkezli bir yapıya sahiptir. Çin, cevher üretiminden rafinaja ve son kullanım mıknatıs üretimine kadar neredeyse tam hâkimiyet kurarak kritik tedarik zincirini belirleyen oyuncu konumundadır. Böylesi yoğunlaşmış bir yapıda her fiyat dalgalanması veya ihracat kısıtlaması yalnızca ekonomik değil, stratejik etkiler de yaratmaktadır.

Bu asimetrik tabloda ABD, kendi topraklarında sınırlı ölçüde de olsa HNTE üretebilmesine karşın ağır elementlerde ciddi dışa bağımlılık yaşamaktadır. Mountain Pass-Fort Worth hattında başlatılan tam entegre madende, ayrıştırma ve mıknatıs üretimi tedarik zinciri kurulurken üretim hacmi, yakın vadede Çin’in mevcut kapasitesiyle kıyaslanamayacak ölçekte düşük olacaktır. Modern savunma platformlarında tonlarla ölçülen NTE kullanımı dikkate alındığında, arz güvenliği yalnızca endüstriyel rekabet meselesi değil, doğrudan ulusal güvenlik sorunu olarak da ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Vaşington, iç kapasiteyi artırırken aynı anda ittifak temelli tedarik çözümleri geliştirmek zorunda da kalmaktadır.

Bu noktada Ukrayna, Grönland ve Türkiye gibi yeni veya yeniden gündeme gelen kaynaklar hem coğrafi çeşitlenme hem de politik dengeleme işlevi görebilir. Ancak Ukrayna rezervlerinin önemli bir kısmının aktif çatışma bölgesinde kalması, Grönland’ın ekolojik hassasiyetler ve yerel halk onayıyla ilerlemesi ve Türkiye’nin rafinasyon ölçeklenmesi gibi zorluklar; arzın kısa sürede serbestçe piyasaya akmasının önünde engel teşkil etmektedir. Bu nedenle ikincil kaynaklardan geri kazanım, elektronik atık ve hurda mıknatıs geri dönüşümü gibi döngüsel ekonomi çözümleri talep baskısını hafifletmektedir ve kritik bir ara rol de üstlenebilir. Arz çeşitlenmesini; teknoloji paylaşımı ve uzun vadeli yatırım güvenliğiyle desteklemek, tedarik risklerine karşı en etkili sigorta olarak görünmektedir.

Türkiye için stratejik bir yol haritası, üç ayaklı bir yaklaşım önermektedir:

1. Maden, rafineri ve nihai ürün üretimini aynı ekosistemde bütünleştiren kapalı devre tesisler,

2. Güçlü bir döngüsel ekonomi politikası ile ikincil kaynakların sistematik olarak devreye sokulması,

3. Süreç yenilikleri ve mıknatıs alaşımları geliştirmeye yönelik Ar-Ge yatırımlarıyla teknoloji bağımlılığını azaltmak.

Bu adımların; finansman, çevresel regülasyon ve uluslararası iş birliği çerçevesinde eş güdümlü yürütülmesi hâlinde, NTE değer zinciri sürdürülebilir ve dirençli bir yapıya kavuşturulabilir. Başarılı ülkeler; jeoloji, teknoloji ve diplomasi kesişiminde erken pozisyon alarak hem ekonomik refahlarını hem de stratejik özerkliklerini güçlendirirken diğer ülkeler, uzun vadeli tedarik risklerinin yüksek maliyetleriyle karşı karşıya kalacaktır.

Bir yanıt yazın